1 Aralık 2008 Pazartesi

Kostas Moschos

Festival sanatçılarından Kostas Moschos ile söyleşi.

Amber: Bu projeyi gerçekleştirirken hedefiniz neydi?

Kostas: Aslında bu proje başka proje üzerine çalışırken ortaya çıktı. Çalışma bir uçuş simülasyonu olarak tasarlandı. Karşınıza yerleştirilen herhangi bir görüntü perdesi, plazma ya da bilgisayar ekranında yer alan mekan görüntüsünün üzerinde uçuş yapabiliyorsunuz. Mekanı internet üzerinden google aracılığıyla seçiyorsunuz. Mesela buradaki çalışmada İstanbul üzerinde uçuyoruz.

Amber: Peki tam olarak nasıl çalışıyor?

Kostas: Ekranın önündeki alan içinde sensörler var. Katılımcı bu alan içinde durduğunda onun hareketlerini algılayıp ekrandaki simülasyon haritasına hareket olarak yansıtıyorlar. Bir de bir vantilatörümüz var yaşanan deneyimin doğal koşullarını çağrıştırması için.

Amber: Gördüğüm kadarıyla çok hızlı hareket etmemek gerekiyor.

Kostas: Tabii. Kuşlar uçarken hızlı hareket etmezler. Rüzgarı yönetirler bu yüzden ağır ve yavaş geçişlere sahip hareketleri vardır. Tabii, kullanıcının hareketlerinin yavaş olması uçmayla ilgili eylem hakkındaki bilincini de artırıyor.

Amber: Siz aynı zamanda sesi, yani müziği kullanarak çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz.

Kostas: Evet. Aslında ben bir müzisyenim. Uzun yıllardan bu yana elektronik müzik yapıyorum. Fakat sadece elektronik aletlerle müzik yapmak sıkıcı. Canlı performansları daha çok seviyorum. Eskiden elektronik aletlerle sanatsal üretimler gerçekleştirmek gerçekten zordu. Şimdi neredeyse her şey mümkün.

Amber: Gerçek zamanlı bilgisayar teknolojileriyle müzik üretiyorsunuz.

Kostas: Bilgisayar teknolojileriyle eş zamanlı olarak klasik müzik enstrümanları kullanıyorum. Ve genellikle sensörleri kullanıyorum.

Amber: Biraz açabilir misiniz?

Kostas: Çelik bir konstrüksiyonun önceden belirlediğim noktalarına, yine belli enstrümanların nota değerlerine sahip sensörler yerleştiriyorum. Bu bir çeşit müzik kafesi. Performansçı kafesin içine girdiğinde hareket ediyor ve sensörler hareketlerine müzik notlarıyla olarak cevap veriyor. Örnek verebileceğimiz e-motion çalışmasını geçen yıl gerçekleşen Amber'de sergiledik.



Amber: Dansçılar için de harekete duyarlı sahneler yaratıyorsunuz. Sensörlerin belli bir yerleşim planı var mı?

Kostas: Zemine yakın olan sensörler daha karanlık çağrışımlar yaratan seslerle kodlanıyor. Dansçılar genelde sensörlerin yerleşim olanını ve nereye hareket verdiklerinde cevap alacaklarını biliyorlar. Bedenin diliyle uyumlu olması için yerleşim planı mutlaka yapılıyor.

Amber: Sadece dansçılar değil aynı zamanda müzisyenlerle çalışıyorsunuz.

Kostas: Bu daha çok yaratıcılık demek. Özellikle klasik enstrümanlarla müzik icra eden müzisyenlerin katılımı çalışmanın yaratıcılığını artırıyor. Deneysellik ve uyumu yakalamak gerçekten renkli bir boyut kazanıyor.

Amber: Teşekkürler.

Daha fazla bilgi için: http://composers.musicportal.gr/index.php?lang=en&c=moschos&a=0

Interview with Kostas Moschos

Amber: What was your aim with this project?

Kostas: This project was actually created while I was working on another project. This project is sort of a flying simulation. There is an ordinary silver screen at the front and the viewer / participant could fly over landscapes on the screen with their body movements. They could choose any location on Google Earth. For example, here we are flying over Istanbul.

Amber: How exactly does it works?

Kostas: There are censors in front of the screen sensing the participant’s body movements; and reflects them on to the screen. There are also ventilators to create a real like experience.

Amber: As I saw the participants doesn’t have to move very fast.

Kostas: Of course, birds don’t move fast while they fly. They control the wind making slow and smooth movements. Therefore our participant’s slow movements increase the consciousness of flying.

Amber: You also use sounds and music.

Kostas: Yes. I’m actually a musician. I’ve been doing electronic music for a long time. But it gets boring to use only electronic instruments. I like performance more. It used to be really difficult to produce artistic projects with electronic instruments; but now almost anything is possible.

Amber: You are creating music with real time computer technologies.

Kostas: I’m using real instruments aside with the computer technologies; and I often use sensors.

Amber: Could you explain it a little more?

Kostas: At certain points inside an iron construction assembled sensors that are adjusted to selected notes of an instruments. It is like an iron cage. The performer goes inside the cage and starts moving. The sensors sense the movements and turn it in to music notes. The “e-motion” project was exhibited at Amber last year.

Amber: You’re also designing stage for dancers. Is there a certain plan or an order to sensors?

Kostas: The ones close to the floor are coded with darker and deeper sounds. Dancers usually know locations of the sensors and how they react to their movements. To achieve best harmony we certainly plan ahead.

Amber: You’re not only working with dancers but also musicians.

Kostas: Yes, that means more creativity. Especially the participation of musicians who play classical instruments really increases creativity. Experimentations and catching the harmony really creates another dimension.

Amber: Thank you

For more information: http://composers.musicportal.gr/index.php?lang=en&c=moschos&a=0

27 Kasım 2008 Perşembe

Piyasalar Dalgalanır

Festival sanatçılarından Piyasalar Dalgalanıyor adlı çalışmanın sahibi Umut Özbay ile söyleşi.

Amber: Festivale Piyasalar Dalgalanıyor (2008) adlı çalışmanla katıldın. Bu çalışmanla izleyicilerine anlatmak istediğin tam olarak nedir?

Umut: Bu işle gerçekleştirmek istediğim durumlardan biri, sanatın içine daha önce katılmamış öğeler katmak. Finansal piyasalar pek de estetik bir içerik olarak kullanılan bir sistem değil. Yapısal özellikleri birbirine benzeyen ama tamamen alakasız gözüken iki dünyayı, müziği ve ekonomiyi, birbirine bağlamaya çalıştım. Aslında biraz derine indiğinizde, küresel piyasaların tekrara ve sürekliliğe dayalı ilginç bir yapısı olduğunu farkediyorsunuz. Aynı özü müzikte de bulabilirsiniz. Notalar birbiri ardına belli bir düzende yani belli bir tekrarı içerecek şekilde akar gider müzikte. Küresel piyasalarda ise 5 senede bir kriz olur, ya da zaman aralığını zoomlarsak, bir gün içinde dolar 5 kez 1.75 seviyesini görüp geri döner. Etkileşimli sanatlar beklemediğiniz bir çok şeyi birbirine bağlayabiliyor. Ve hatta sizi de bu etkileşimin içine sokabiliyor. Piyasalar Dalgalanır’da bir oda var ve bu oda bütün ekonomik verilerin aktığı bir kontrol odası. İsteyen “enter” tuşuna basıp bütün ekonomiyi çökertebilir.

Amber: Bu projenin üretim süreci nasıl gelişti?

Umut: Geçen sene bir zaman fikrini oluşturmuştum, yani ekonomide geçen sayıları müziği kontrol etmek için kullanmak iyi bir fikir gibi gelmişti ama o sıralarda, daha çok, fiziksel performansın etkileşimi ile uğraşıyordum. O yüzden bu proje yapım aşamasına 3-4 ay önce geçti. Herhalde bahsettiğiniz sürecin en zevkli anı max ile excel’in bağlandığı andı. Daha sonrası ses ve görüntü beğenmekle geçti.

Amber: Çalışmayı gelip göremeyenler için nasıl işlediğini anlatabilir misin?

Umut: Alet, finansal piyasalardan aldığı verilerle sesler üreten bir müzik kutusu diyebiliriz. Amber’da kurduğum şekliyle, ışıksız bir oda içerisinde sesleri dinliyorsunuz, ve bir LCD ekrandan borsaya bağlı olarak kayan yıldızları izliyorsunuz. Sistem, iki bilgisayar ve bir 5.1 teyple çalışıyor. Bir bilgisayar internetten verileri anlık olarak alıp excel üzerinden max’e atıyor, diğer bilgisayar da sesleri ve görüntüleri üretiyor.

Amber: Sanatta etkileşim hakkında ne düşünüyorsun?

Umut: Sanatta etkileşim yeni bir şey benim için. Bilgisayarların ve işleyişlerin bize sunduğu bir yenilik. Dolayısıyla, varlık sebebini teknolojiye bağlıyorum. Teknolojik sanatlar size ve hareketlerinize tepkiler veriyor, bu sayede sizinle etkileşim içersine giriyor. Onu kontrol edebiliyorsunuz. Ve belki de yeni bir şey ortaya çıkarabiliyorsunuz.

Güncel sanatta çoğu şey akan bir modele sahip. Görüntüler akıyor sesler akıyor, tablolar bile kıpırdar oldu. Geçenlerde etkileşimli tiyatro izledim mesela. Sensörlerle donatılmış performansçılar ve mekan, sürekli hareket içinde, oyuncular ışığı ve dekor olarak yansıtılan videoları vücut hareketleri ile değiştirebiliyorlar. İlginç bence ve zevkli.

Amber: Amber'e katılan az sayıda Türk sanatçıdan birisin. Türkiye'de dijital teknolojilerle oluşturulan sanatla ilgili ne düşünüyorsun?

Umut: Türkiye’de çok rastlanır bir durum olmasa da artıyor galiba. Amber güzel bir örneği bu artışın, 9 gün boyunca bir çok mekanda yapılacak, izlenecek, hmmm denecek bir şeyler vardı.

Amber: Ses üzerine kurgulanmış enstalasyon çalışmaları gerçekleştiriyorsun. Bize biraz obs.cure'dan bahsedebilir misin?

Umut: Obs-cure.com yaptığım parçaların, deney niteliğindeki videoların yer aldığı internet sitesi. Blog mantığıyla zaman zaman yeni şeyler yüklüyorum.

Amber: Konuya hakim olmayanlar için sınırlarını tanımlamak adına elektroakustik müziği biraz açabilir misin?

Umut: Elektroakustik müzik, çıkış şekli ve öncüleri açısından fazlasıyla akademik bir müzik olsa da şu anda bence, bilgisayar ile yapılan (tabii analog aletler de olabilir) ve parçanın ilk sesinden devamının nasıl geleceğini pek kestiremediğiniz bütün müzikleri kapsıyor. Ses dünyası önemlidir. Nasıl sesler kullandığınız ve insanda nasıl bir etki yarattığı üzerine planlar yaparsınız. Tabii, nasıl sunulduğu da oldukça önemli. Geleneksel bir müzik konserinden uzaktır elektroakustiğin sergilendiği alan. Çünkü performans yoktur elektroakustikte. Banttan dinlersiniz. Biri, hoparlör orkestrası diye tanımlardı bu durumu. Müzik dinlemeye gidersiniz ve karşınızda sadece iki (ve daha çok) hoparlör bulursunuz. Ancak, bazı örnekler vardır, mesela John Cage’le Merce Cunningham iş birliği, elektroakustik müzik sahne performansı ile birleşebilir. Veya günümüzde, Amber08’de sahne alan Palindrome’un yaptığı gibi fiziksel performans ile elektroakustik müzik oyuncakları etkileşim halinde olabilir.

Amber: Pek çoğumuzun bilmediği gibi Bülent Arel elektronik müziğin ilk öncüsüdür. Ve bu bilgiye ulaşmak çok da kolay değildir. Sen Bülent Arel'le nasıl tanıştın?

Umut: Filiz Ali’nin Bülent Arel biyografisini okumuştum. 4-5 sene önce, elektronik müzik üzerine Türkçe iki kitap vardı bildiğim. İlhan Mimaroğlu’nun kitabı ve bu biyografi. 1950’lerde Dünya’da yeni yeni başlayan bir müziğin iki öncüsü Türkiye’den çıkmış, ilginç bir durum. Bülent Arel’den Columbia Princeton’daki ilk elektronik müzik stüdyosuna, oradan Fransa’daki bir çok öncüye, IRCAM’a ve daha sonra da MİAM’a kadar uçsuz bucaksız bir dünya çıktı karşıma. Bülent Arel’in hayatı ve yaptıkları önemli bir kapı açtı benim için.

Amber: Çalışmalarındaki önemi nedir?

Umut: Bülent Arel’in müziği özgürdür, yeniyi dener, olmayanı yaratmaya çalışır, duyulmamışı duyurur. Benim de peşinden gittiğim değerler bunlar. Özgürlük ve yenilik. Ayrıca, bir teknisyen olarak Arel ve zamanının insanları tarafından keşfedilen işleyişler aracılığıyla müzik yapıyoruz şu anda. Synthesizer, davul makinesi, sequencer, modülasyon şekilleri, bilgisayar programları, bunların hepsi akademisyen teknisyen müzisyenler tarafından geliştirildi ve şu anda ne tür müzik yaptığı farketmeksizin herkes bunlardan yararlanıyor.

Amber: Bundan sonraki projelerin hakkında kısaca bilgi verir misin?

Umut: Bir dans gösterisine müzik yapmam söz konusu. Bir yandan doktoram devam ediyor. Doktora konum, etkileşimli müzik sistemleri üzerine, dolayısıyla ne kadar çok şekilde denersem bu ilişkiyi kurmayı o kadar iyi.

Daha fazla bilgi için:www.obs-cure.com

Interview with Umut Özbay

Project:Markets Fluctuate

Amber :You have attended to Amber with Markets Fluctuate. What was your purpose with this project?

Umut: One of the aspects I want to achieve with my project is that to use items that have never been used as an art object before. Financial items are not exactly aesthetically pleasing. I tried to combine two very different concepts, music and economy. If we go a little more further conceptually; you realize the constant and repetitive nature of global markets similar to music. In music, notes flow in a certain rhythm, repeating in an orderly way. In global economies there are crisis in every five years; or if we zoom in the time; dollar rises up to 1.75 Turkish Lira five times a day. Interactive art combines unexpected things together. And sometimes includes the audience in the experience. There is a room of market in Markets Fluctuate ; this room is a control room where all the financial datas stored. If one wants they could collapse the whole system by pressing “enter”.

Amber: Could you tell us your process of production?

In sometime last year I came up with this idea, I thought using the numbers in economy to control music was a good idea. But during that year I was involved with physical performances as interaction; therefore, I started working on this project 3 - 4 months ago. I guess the most exciting moment of this process you mention was when I combined MAX and EXCEL together. After that it was all about choosing sounds and visuals.

Amber: For the audience that couldn't see your project could you explain how it works?

Umut: The instrument is a kind of a music box that produces noises from the financial data. As it was installed during Amber Festival, you’re listening the sounds in a dark room and watching stars sliding synchronized with the stock market on LCD screen.

Amber: What do you think about interactivity in art?

Umut: The interactivity in arts is a new experience for me. It’s an innovation computer technologies offer. Therefore I bind its existence with the technology. Technological art reacts to viewers and their movements; as a result it interacts with them. You can control and use it to create something absolutely new.

Contemporary art has a flowing structure. Visuals and sounds flows and even the graphics are moving. A while ago I watched an interactive theatre. The performers and the room were equipped with sensors, constantly moving. The performers could control the lighting and the videos reflected to walls as decoration with their body movements. It was very interesting and fun...

Amber: You are one of the few Turkish artists that attended Amber. What do you think about art that created with digital technologies?

Umut: Even though, it is not common in Turkey; it’s getting to be. Amber is a great example of this. There are many interesting things to do, watch and experience during these 9 days.

Amber: You are creating sound installations. Could you tell us a little bit about obs.cure?

Umut: Obs-cure.com is a blog-site where I store and upload my songs and experimental videos.

Amber: For the ones who are not familiar this subject to describe the borders could you please explain electro acoustic music?

Umut: Although electroacustic music it is coming from a highly academic background; I think it cover all types of music that are produced with computers (or analog instruments) and cannot be guessed flows to from where it starts. I think sound world is very important. You think of the kinds of sounds and how they affect people. Of course the presentation is very important as well. It has to be different than where the traditional music presented because in electroacustics there isn’t any performance. You listen to a recording. Someone described it as a speaker orchestra. When you go listen to an electroacustic music and you only see two or more speakers. But there are other examples like Jhon Cage and Merce Cunningham, who combine performance with electroacustic music. Or as a recent example there is Palindrome’s physical performance interconnected with the electroacustic music during Amber08.

Amber: Most of us dont know Bülent Arel is the pioneer of electronic music and it is not easy to reach this information. So how did you learn about Bülent Arel?

Umut: Four or five years ago I read Bulent Arel`s biography by Filiz Ali. There were only 2 books I knew on electronic music then, Ilhan Mimaroglu’s book and this biography. I find it very interesting; you know the two pioneers of this new music trend during 50’s was Turkish. Later I learned about Bulent Arel to Columbia Priceton studios and to many followers in France, IRCEM and later MIAM... I can say, Bulent Arel’s life and his achievements opened a new door for me.

Amber: And how did Arel effect your work?

Umut: Bulent Arel’s music is free and innovative. He always aims for the best and the original. Those are the values I follow too, freedom and innovation. In addition, as a technician I can say that we are all using technologies that are discovered by Arel and people of his time. Synthesizer, drums, sequencer, modulation device, computer programs… all were created by academic technicians at the time. Today we – musicians - are still, regardless of the style, using these instruments.

Amber: Could you tell a little bit about your future projects?

Umut: In the future I might make music for a dance show and my postgraduate education still continuous. My doctorate is on interactive music; therefore, the more I find creative ways to combine these two the better it is.

For more information : http://www.obs-cure.com/

Translation into English: Ece Savaş Yılmaz


15 Kasım 2008 Cumartesi

Alter Ego


Festival sanatçılarından Alter Ego adlı çalışmanın sahibi Alexa Wright ile söyleşi.

Amber: Çalışmanızda karşısına oturduğumuz bir dijital bir ayna var. Bu çalışmanın çıkış noktası ve hedeflediğin nedir?



Alexa: Çalışma Lacan'ın aynada idealize ettiğimiz biz olan ve olmayan, öteki yani Alter Ego üzerine kurgulandı. Alter Ego bir makinenin bir alet ve ölçüm aracı olarak tahmin edebilirliği ve kullanıcılarl girdiği ilişki içindeki karakteristiği sorguluyor. Basitçe baktığımızda Alter Ego'nun başarısız ya da başarısızlığı bir makinenin ölçüm yapabilme ve insan yüzünü matematiksel ve mantıksal olarak algılayabilmesine göre değişiyor. Fakat bununla birlikte çalışma dikkatimizi; kopyaladığı insanın yüzündeki duyguyu aktarıp aktaramadığına çekiyor. Böylece Alter Ego makine ve insanın ayrıştırılamadığı noktada kullanıcıyı izlenen benliğiyle ve deneyimlenen benliğiyle, bilinçle ve duygulanımlı cevaplarla tanıştırıyor.



Amber: Projeniz nasıl çalışıyor?

Alexa: Alter Ego kullanıcının önüne oturduğu duvardaki bir ayna gibi görünen interaktif bir enstalasyon. “Ayna”nın önünde oturarak yaptığı mimikler ve ifadelerle her bir kullanıcı kendi avatarı yani görüntüsüyle etkileşime geçebilir. Kullanıcı aynanın önünde oturmaya devam ettiğinde aynanın arkasında yer alan bir kamera yüzünü kaydediyor. Tamamen otomatik, kullanıcının özel her hangi bir şey yapmasına gerek kalmıyor. Sonuç olarak “kullanıcının yüzü” bağımsız olarak mimik ve tepkileriyle ekrana yansıyor. Yaklaşık otuz saniye kadar sonra yansıma da tepki vermeye başlıyor. Bir aynadan çok kullanıcının mimiklerini ve tepkilerini veren bir yansımaya dönüşüyor. Örneğin; eğer kullanıcı gülümserse sanal yüz yani Alter Ego şaşırmış ya da kızgın bir ifadeye bürünebiliyor, ya da gülümseyebiliyor.


Amber: Bir projeyi üretirken nasıl bir süreçten geçiyorsunuz?
Alexa: Bu çalışmanın yaratım süreci bilimsel araştırma gerektiğinden bir hayli uzun sürdü. Yaklaşık beş yıl(2000-2005). Bu süreç içerisinde UCL London Medikal Fizik Departmanı'ndan Profesör Alf Linney'le ve yazılım için programcı bir arkadaşla çalıştım. Duygunun yüzümüzde bulduğu formlar üzerine araştırmalar yaptım, insanların yüzlerini ve yüzlerindeki ifadeleri kaydettim. Yüzlerce yüz ve ifadeyle oluşturduğumuz database'de birbirine en yakın on ifadeyi belirledik. Yüzdeki yirmi iki noktayı kaydeden birkaç programla farklı yüzlerde birbirine en yakın görünen ifadeleri belirledik. Bu yüzden hala yeteri kadar iyi olmasa da daha güçlü ve baskın olan ifadeleri tasnif etmek için de yeni bir yöntem geliştirmek zorunda kaldık. Ve yaklaşık otuz saniye içinde yüzünüzün kopyasını alarak bir avatara yani kendi dinamiğine sahip bir yüze çevirmek için de bir yöntem geliştirdik. Bunun için bir 3D modelleyicisiyle kullanıcının ifadelerini taklit eden bir avatar yaratmaya çalıştık. Başlangıçta ifadeleri daha net vurgulamak istiyordum, kullanıcının yüzündeki ifadelere daha yakın. Fakat bu gerçekten imkansızdı. Sonuç olarak baktığımızda bu makine tam anlamıyla bir aynaya dönüşerek ilgili kullanıcı ile kendi bağımsız karakteristiğiyle etkileşime geçen bir çalışmaya dönüştü.
Amber: Ne zamandır dijital sanatla ilgileniyorsunuz?
Alexa: Yaklaşık on senedir. İlk olarak dijital manipülasyona uğratılmış fotoğraf çalışmalarıyla başladığımı söyleyebilirim.

Amber: Sizi dijital teknolojileri bir ortam olarak kullanmaya iten nedir?
Alexa: Etkileşim yani interaktivite ve izleyicinin çalışmayla olan ilişkisiyle ilgileniyorum. Ve merak ediyorum acaba dijital medya biz insanlara bizim hakkımızda neler söyleyebilir? Diğer yandan sadece yeni medyayla çalışmayı sevdiğimi söyleyemem fakat yeni teknolojilerin sihirli ve harika dünyasının yarattığı etkiyi seviyorum.

Amber: Veriler ve arayüzlerle çalışan biri olarak klasik sanat örneklerinin geleceğe taşınabilirliğini düşündüğümüzde dijital sanatın korunabilirliği ve gelecek nesillere aktarabilirliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Alexa: Projem bir enstalasyon olduğundan doğası gereği doğrudan bu konuyla ilgili sayılmaz. Projeyle ilgili bilgileri www.alteregoinstallation.co.uk'den edinebilirsiniz. Çalışma deneysel bir çalışma olduğundan belgeleme sadece fikirleri ve projenin genel etkisini yansıtmakla sağlanabilir.

Amber: Sanatınızı üretirken estetik kaygılar güdüyor musunuz?
Alexa: Evet, tabii. İzleyicinin çalışmayla etkileşiminin estetik bir katkısının olması onun çalışmayı içselleştirmesine ve önermem üzerine düşünüp sorular sormasına neden olacaktır. Daha da özelleştirmem gerekirse çalışmalarımda gerçek ve gerçek olmayan arasındaki çizgiyi mümkün olduğunca yok edebilmek için arayüzün olabildiğince transparan yani görünmez hale gelmesini amaçlıyorum. Böylece deneyim gerçek bir deneyime yaklaşıyor.

Amber: İnsan ve teknoloji arasındaki etkileşim hakkında ne düşünüyorsunuz?
Alexa: Bu gerçekten sınırları geniş bir soru. Bu modern hayatın bir gerçeği ve teknolojilerle sürekli etkileşiyoruz. Daha önce de söylediğim gibi insan hakkında öğrenmek istediklerim için teknolojiyi bir araç olarak kullanmayı tercih ediyorum. Alter Ego tam anlamıyla bir aynanın fonksiyonlarına sahip gibi görünse de bir ayna yanılsama yaratır. Teknoloji ise bizim deneyimlerimizi dönüştürerek alternatiflerini yaratır.

Amber: Sizce teknoloji kullanıcıları pasivize ediyor mu? İnteraktif miyiz, interpasif mi?
Alexa:Bu çalışmaya bağlı. Projelerim sadece kullanıcılar tepki verdiğinde etkileşime geçiyor. Bunun dışında kendi kendine her hangi bir tepki vermiyor. Çalışmada yaşanılan deneyime de Alter Ego'nun tepkilerine de yine kullanıcı kendisi karar veriyor. Böylece tam anlamıyla bir Alter Ego oluşuyor.

Alter Ego hakkında ayrıntılı bilgi için: http://www.alteregoinstallation.co.uk/

Interview with Alexa Wright.
Project: Alter Ego

Amber: Which art project do you attend the Amber Festival with?
Alexa: Alter Ego

Amber:What is your aim with your art work?
Alexa:The work plays on the Lacanian idea that ‘ideal-other’ in the mirror, is and is not the self. Alter Ego questions the predictability of the machine as a tool and measuring device, and the character of the user’s relationship with it. Superficially, the success or failure of Alter Ego as an interactive work relies on the ability of the machine to measure and to analyse the dynamic human face mathematically and logically, but the work also draws our attention to the inadequacy of measurement alone to interpret the emotional state reflected in a person’s face. For the user, Alter Ego introduces a sense of rupture between the observed self and the experienced self and points up the inseparability of human and machine; of conscious actions and affective responses.

Amber:How does your project works?
Alexa:Alter Ego is an interactive installation in which the user sits in front of what appears to be a mirror on a wall. By making a range of facial expressions in front of the ‘mirror’, the individual user can interact with his or her own avatar. When the user sits still in front of the 'mirror' the computer captures images of his or her face via a webcam located behind the ‘mirror'. Alter Ego is fully automatic - requiring no intervention by the user. Initially the subject’s (virtual) face is reflected on the screen and the avatar mimics his or her expressions. After about thirty seconds the reflection begins to react to, rather than mirror, the facial expressions of the user. For example: if the user smiles, the virtual face, or ‘alter ego’, may look surprised or angry, or may smile back.

Amber:Could you describe your process of creation?
Alexa:The creation of this work took a long time and involved a lot of (scientific) research. Alter Ego was made over a period of five years (from 2000-2005), during which time I collaborated with a scientist (Alf Linney, Professor of Medical Physics at UCL, London) and employed a programmer to research and write some innovative software. I spent time researching the facial expression of emotion - videoing people making facial expressions, both involuntarily and to order, and then classifying and categorising those expressions to form a database of hundreds of different faces making the same ten expressions. Using some commercial tracking software which tracks twenty two points on the face we then trained our system to recognise these ten different expressions on any face. We also had to develop a new way of classifying expressions that was more robust than any other that was available at the time (although it is still not perfect), and we had to find a way of automatically creating an avatar of the individual user in a very short time (under 30 seconds), which again no one else could do at that time. Then I worked with a 3D modeller to make a series of morph targets that enable the avatar to mimic the user's expressions. At first I was hoping that we would be able to make the expressions more particular - more like those of each individual user, but this was impossible. In the end, though, this failure of the machine to completely reproduce a mirror image of the user is interesting.

Amber: How long have you been producing digital art?
Alexa: Around ten years, although I started working with digitally manipulated photography before that.

Amber: What made you choose digital media as medium?
Alexa: I am interested in interactivity and in the role of the audience in relation to the work. I am interested in what digital media can tell us about us as humans. Although I don't particularly like working with new media, I like the sense of magic and wonder we can create with these new and emerging technologies.

Amber: You're working with datas and interfaces which are not as durable as classic materials like paint, marble etc.; what do you think of filing digital art to pass them on to the future generations?
Alexa: As my work is installation based this is not really relevant, although documentation of the work does exist (see: www.alteregoinstallation.co.uk) The work is experiential and so any documentation is only a method of recording the ideas and giving a general impression of the work.


Amber: Do you have aesthetic concerns while producing your art?
Alexa:Yes, of course. It is important that the user experience is an aesthetic one as this will (or might) seduce the audience into thinking about the work and thinking about the ideas it is dealing with. More specifically, I am interested in making work where the interface is as transparent as possible so that the experience of what is real and what is virtual becomes unclear.

Amber: What do you think of the interaction between technology and human?
Alexa:That is rather a broad question! It is a fact of modern life - we interact with technologies all the time. As I said above, I am only interested in using technologies as a tool to understand more about human-ness, not as an end in themselves. Alter Ego literally functions like a mirror, but a mirror in which something is wrong - the technology gives us an altered experience of ourselves.


Amber:Do you think technology leads to passivisation of its users? Are we interactive or interpassive? Why?

Alexa:That depends on the specific work. My works only function when the user interacts - otherwise nothing happens. The user completes the work and is, in a sense, the subject of the work - quite literally in the case of Alter Ego.

For more information about Alter Ego: http://www.alteregoinstallation.co.uk/

Not: İngilizce'den Türkçe'ye yapılan çeviriler spontane olarak gerçekleştirilmiştir.

10 Kasım 2008 Pazartesi

amber '08 hızlı başladı.


Türkiye'de örneklerine çok rastlayamadığımız teknoloji temelli sanat çalışmaları son bir kaç yıldır işlemsel sanat üretimleri gerçekleştiren sanatçılar ve akademisyenlerin de çabalarıyla Türkiye'deki sanat izleyicisinin dikkatine sunuluyor. Bunun en güzel örneklerinden biri ise Amber'08 Sanat ve Teknoloji Festivali. Önceki yıllarda yurtdışından ve Türkiye'den pek çok sanatçıyı ağırlayan festival üçüncü yılında daha kapsamlı ve renkli bir programla karşımızda.

Festival bu yılki teması, katılımcıları, projeleri, atölyeleri, sanatçı sunumları ve mekan seçimleriyle dinamik ve günlere yayılan yoğun bir sanat serüveni gibi. Festivaldeki çalışmaları derleyen konu başlığı; interpasif persona yani insanın teknolojiyle etkileşim sürecinde pasifize olup olmadığı sorgusu olsa da festivalin yarattığı atmosfer, konusunun da önüne geçiyor. 7-16 Kasım tarihleri arasında sürecek olan festivali kaçırmayın.

Kablosuz ağlarda bisikletle seyahat...

Frida V Kablosuz Ağlarda Bisikletle Seyahat

Amber Sanat ve Teknoloji Festivali'nin ilk röportajını Slovenye'dan Luka Frelih'le gerçekleştirdik. Luka ljubljana digital media laboratuvarından katılıyor. Frida V çalışmasını BM Suma Binası'nda görebilirsiniz.

Amber: Dijital sanatla olan ilginiz ne zaman başladı?

Luka: Dijital teknolojilerle sanat üretimine yaklaşık on dört sene önce başladığımı söyleyebiliriz. Aslında ben bir bilgisayar programcısıyım. Hayatımı buradan kazanıyorum. Bir programcı olarak çalışırken pek çok sanatçıyla kolektif işler ortaya koyduk. Bu süreç zamanla kendi projelerimi geliştirmemde etken oldu.

Amber: Çalışmanızın adı Frida V adında açık kablosuz ağları saptayan bir bisiklet.

Luka: Evet. Aslında bu açık anlamıyla serbestçe sürülebilen bir veri aracı.

Amber: Tam olarak nasıl çalışıyor?

Luka: Şehrin kamusal alanlarında sorunsuz ve etkin bir şekilde keşif ve haritalama yapmaya yarıyor. Bisiklet için bir arayüz tasarladım. Arayüz etraftaki açık kablosuz ağları yakalayarak eş zamanlı bir şekilde bisikletin konumunu saptıyor. Bisikletle yaptığınızın gezinin sonunda ortaya çıkan veriyle şehrin kablosuz ağ bağlantı noktalarıyla oluşturulmuş bir haritaya sahip oluyorsunuz.

Amber: Bu bisikleti ve arayüzü tasarlarken neyi amaçladınız?

Luka: Aslında amaçladığım şehri gezerken dağarcığıma eklemek istediğim notlar için her seferinde durarak bir laptopa kayıt girme zorunluluğundan kurtulmak. Geziye etrafımda hoşuma giden ses ve görüntüleri toplarken kesintisiz devam etmek.

Amber: Arayüz aracılığıyla sadece kablosuz ağları yakalamakla kalmıyor aynı zamanda pek çok veri derleyebiliyorsunuz değil mi

Luka : Evet bisikletin arkasında yaklaşık beş saat süresince güç sağlayacak olan bataryalar var. Ön kısmına yerleştirdiğim kamera, ses cihazı gibi aletlerle de görüntü ve ses kaydı alabiliyorum.

Amber: Bisikletin arayüzünün üstünde kamera, fotoğraf makinesi, ses, eğlence gibi şeylere gönderme yapan pek çok ikon var. Bu ikonları seçmenizin özel bir nedeni var mı?








Luka: Hayır bu ikonların sayısıyla ya da tanımlarıyla ilgili özel bir kodlama yok. Bisikletle ilerlerken kaydetmek isteyebileceğim şeyleri kendi sistemime göre kodladım böylece geçtiğim yerde neyi kayıtladıysam gezi bittiğinde elimdeki verilere baktığımda bunlara işaret eden kodlara sahip oluyorum. Basit bir kodlama sistemi diyebiliriz.



Amber : Özellikle bisiklet gibi bir yolculuk aracını seçmenizin nedeni pek çok alana rahat giriş yapabilmek olabilir mi?

Luka: Evet. Elbette. Bir bisikletle ara sokaklara, trafiğin karmaşık olduğu bölgelere ve daha pek çok alana giriş yapabilirsiniz, trafiğin tersi yönde sürüş yapabilir, ya da otoyolu olmayan bölgeleri gezebilirsiniz.

Amber: Şu an da çalışmanızda nerenin kablosuz ağ bağlantı haritasını görüyoruz.

Luka: Bu harita Pekin'e ait. Bu geziyi en son Pekin'de yaptım. İlk denemeyi ise Rottherdam'da yaptım. Gördüğünüz gibi bu çizgiler kablosuz ağ bağlantılarının olduğu bölgeleri ve bisikletin ilerlediği güzergahı anlatıyor. Yaklaştığınızda görünen küçük görsellerin üzerine tıkladığınızda ise seyahat boyunca kaydını tuttuğum görüntüleri görebilirsiniz. Mesela Pekin'de ne kadar çok bisiklet olduğunu görebiliyoruz.

Amber:Peki bu arayüzün bir navigasyon aracından farkı nedir? Sonuçta ikisi de aynı tekniği kullanıyor.

Luka: Hayır. İkisi de yöntemde aynı işlevi görüyor gibi görünse de durum farklı. Bir navigasyon aracı nereye gitmeniz gerektiğini söyler zaten sahip olduğu bir şehir haritası vardır. Fakat Frida V ile kullanıcı kendi seyahatinin haritasını yaratır. Aslında amaç farkında olmak. Gezdiğimiz, algıladığımız ,zihnimizde kaydını tutmaya çalıştığımız yerleri hatırlayarak yeni bir bilinçle bakmak.

Amber: Buna bir çeşit seyahat günlüğü diyebilir miyiz?

Luka: Böyle de yorumlanabilir. Çünkü seyahat etmek seyir halinde olmaktır. Yani seyretmekle ilintilidir. Öylece yanında geçip gittiğimiz ve biz de pek çok duygu ve farkındalık yaratan onca şeyi es geçmememiz gerekiyor.

Amber: Sadece bireyin tercihlerini ve beğenilerini kayıtlamış olmuyoruz. Aynı zamanda şehrin mimari dokusunun, ve sosyo- ekonomik yapısını da haritalandırmış oluyoruz.

Luka: Tabii. Amaçlar değişebilir. Örneğin önümüzdeki projede arayüze bir hava dedektörü yerleştireceğim. Böylece gezdiğim şehirlerin hava durumlarına ait bir haritalandırma yapmış olacağım. Bu sizin neyi haritalandırmak istediğinizle ilgili.

Amber: Daha önce ortak çalışmalar yaptığınız sanatçılar sizinle ortaya çıkardıkları çalışmalarda müdahaleci davranıyorlar mıydı?

Luka: Evet. Bu tip durumların olduğu zamanlar oluyor. Büyük fikri ürettiğini söyleyen sanatçı programcının desteğini göz ardı edebiliyor. Halbuki bir programcı sanatçının aklındakini yine kendi algısına göre yorumlayıp teknolojinin izin verdiği sınırlar içinde gerçekleştirebiliyor. Benim için böyle bir sorun yok. Neyse ki istediğim projeyi kendim üretebiliyorum. Bu da çift yönlü görebilmemi ve hedeflediğim noktayı daha kolay vurmamı sağlıyor.

Amber: Peki klasik sanat ve dijital teknolojileri kullanan sanatı kıyasladığımızda kendinizi nerede görüyorsunuz?

Luka: Klasik sanat henüz bizi kabullenmiş değil. Güncel sanat sergilerinde hala dijital etkileşimli eserleri klasik sanat eserlerinin yanında göremiyoruz. Sanki ikiye bölünmüş cepheler var. Ben sanat ve teknolojinin kolektif çalışmasından yanayım. Sonuçta dijital teknolojilerle sanat üretimi de farklı bir bakış açıları sunuyor. Hayata başka bir noktadan bakıp, başka bir noktaya işaret ediyoruz. Aslında bunu yaparken teknolojiyi kullanmak dışında farklı kulvarlarda sayılmayız.

Amber: Peki bisikletinle İstanbul'u da haritalandıracak mısın?

Luka: Bunu çok istiyorum ama İstanbul'un yokuşları çok yorucu. Bu yüzden gerçekten güçlü bacaklara ihtiyaç var. Eğer gönüllüler bulursam bu çalışmayı onların gerçekleştirmesini istiyorum. Projeme diğerlerinin katılımı beni mutlu ediyor.

Amber: Yokuşlar konusunda haklısınız İstanbul bisiklet için çok uygun bir şehir değil. İlerleyen günlerde İstanbul'un kablosuz ağ haritasını görmek dileğiyle. Teşekkürler...

Luka: Ben teşekkür ederim.

Frida V projesi hakkında ayrıntılı bilgi için http://twiki.ljudmila.org/bin/view/Luka/FridaVControlPanel

ljubljana digital media lab hakkında ayrıntılı bilgi için

http://www.ljudmila.org/